Nereden Başlamalı?
“Genç Komünistlerin görevi Komünizmi öğrenmektir”
Lenin
Sosyalizmi öğrenmeye hangi kitaptan başlamalı? Önce hangisini okumalı?
Bu soru eğitim çalışması yapacak veya
hazırlayacaklar için en içinden çıkılmaz sorudur. Çünkü hemen hemen herkes
farklı bir kitabın öncelikli olduğuna vurgu yapar ve 4-5 kişiye “hangi kitaptan
başlamalıyım” diye soran kişinin kafasını kurcalayan 4-5 farklı kitap ismi
vardır artık…
Sonrasında ise bir tercih yapmak gerekir: Huberman’ın
“Sosyalizmin Alfabesi” mi? Politzer’ın “Felsefenin Başlangıç
İlkeleri” mi? Kerov’un “İlkel Köleci Feodal Toplum”u mu? Marx&Engels’in
“Komünist Manifesto”su mu? Lenin’in “Emperyalizm”i mi?
Arkadaşlar bu mesele ortaya klasik bir
taslak koyulamayacak kadar zordur. Çünkü ilk önce okunacak kitap aslında
okuyucunun kendisiyle ve Sosyalizm’in en çok hangi yönüne ilgi
duyduğuna veya bir başka deyişle; en çok hangi yönüyle anlayabildiğine bağlıdır…
Eğer başlangıç için, sosyalizm hakkında; “işçiyle
doktor aynı maaşı mı alacak” gibi sorulan (klasik) sorulara cevap
verilebilecek kadar bilgi sahibi olmak isteniyorsa Leo Huberman’ın “Sosyalizmin
Alfabesi” ideal bir başlangıç kitabıdır.
Eğer sosyalizm, tarihsel süreciyle merak
ediliyorsa Zubritski Mitropolski Kerov’un “İlkel Köleci Feodal Toplum”
ve “Kapitalist Toplum” eserleri idealdir. Hatta sonrasında Engels’in “Ailenin
Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eseri de rahatlıkla
okunabilir.
Eğer sosyalizmin “soyut felsefe” ve
“ekonomi-politik” kısmı ilgi çekiyorsa: ve kişi bu tip eserleri okumakta güçlük
çekmiyorsa Karl Marx’ın “Alman İdeolojisi Üzerine” eseri ve ardından “Kapital”
okunabilir. Bu kitaplara başlamadan önce ise: George
Politzer[1]’a ithaf edilmiş “Felsefenin Temel İlkeleri” okunursa,
sonraki okumalarda kolaylık sağlar. (Felsefenin Temel İlkeleri bilinenin aksine
“Sosyalizme Başlangıç Kitabı” değil "Marksist Felsefe'ye - Diyalektik ve
Tarihsel Materyalizme - başlangıç kitabı"dır.)
Sosyalizmi öğrenmeye nereden başlamaktan
çok; sosyalizmi - devrimi ve mücadeleyi daha iyi kavrayabilmek için hangi
kitapları - hangi sırayla okumak gerekmektedir? İşte esas karar verilmesi
gereken budur.
Nasıl Bir Yöntem İzleyeceğiz?
Biz ise, pratiğimize faydalı olması için
başlattığımız bu teorik eğitim çalışmamızda; yaygın olan okuma biçiminin
aksine, tersine bir rota izleyerek; Mahir Çayan yoldaşın yazılarının derlemesi
olan “Bütün Yazılar” adlı eserden, hatta ve hatta “Aydınlık Sosyalist Dergi’ye
Açık Mektup” kısmından sonra başlıyoruz.
Bunu yaparken asla ve asla: “bu kitabın şu
kısmı önemlidir, kalanını önemsemeyin” gibi bir şey söylemiyoruz. Aksine kısa
zamanda ortak bir bilgi birikimine ulaşabilmek ve aradaki “okuma hızı farkı”
gibi faktörleri en aza indirmeyi hedefliyoruz[2]. Kesintisiz Devrim I-II-III; Marksizm-Leninizm’in
kavranmasında kolaylık sağlayan bir kılavuzdur ve hareketimizin en temel
kaynağıdır.
Bu tarz bir okuma sırası eksik kalınmasına neden olmaz mı?
Hayır, olmaz: bu tarz bir okuma aksine daha avantajlıdır. Türkiye’nin eski tüfek Marksistlerinden Doktor bu konuda şöyle
demektedir:
“Kestirme yoldan duru kavrayışa ulaşmak isteyen kişi Marks-Engels’i Lenin’den okur. Çünkü Marks-Engels’te az çok soyut olan perspektifler, Lenin’de somut pratiğin mihenk taşına vurularak uygulanmış ve geliştirilmiştir. Tohumu güç tanıyanlar, ağacını daha kolay tanıyabilirler.”
Hikmet Kıvılcımlı
İşte biz de bu yöntemle bize mücadelemizde
kılavuzluk edecek olan bu eserleri: Marx-Engels’ten, Lenin’e, Mahir’e ve İbo’ya
doğru değil de tam tersinden; Türkiye pratiğine vurularak uygulanmış teoriden
yola çıkarak sırasıyla Lenin’e, Marks ve Engels’e gideceğiz.
Neden önce Mahir’den başlıyoruz?
Arkadaşlar aslında bunun iki temel nedeni
var:
Birincisi: toplumsal olarak okuma alışkanlığımızın zayıf oluşu..
Teknolojinin gelişmesi ile insanlığın entelektüel seviyesi ilginç bir şekilde ters orantı izlemiştir.
Örneğin: Marx’ın Kapital eseri 1867
yılında basıldığında ortalama bir işçinin okuyabileceği bir yapıttı. Yani
ortalama bir işçi Kapital’i okuyup anlayabilmekteydi.
Oysa günümüzde bir üniversite öğrencisi
bile bu eseri okuyup-anlamakta güçlük çekmektedir. Bu teknolojinin
ilerlemesiyle; insanlar arasındaki bilgi paylaşımının artması ve nitelikli
bilgiye gösterilen ilginin azalması sebebiyledir.
Artık teknolojinin sağladığı kolaylıklar,
modern insanın tembelliğinin bahanesi oluvermiş, göz korkutan kalınlıktaki bir
kitabı gören modern insana “filmi çıksa da izlesem” duygusu
aşılanmıştır. Ancak belirtmek gerekir ki: insanlık USB vari bir sistemle kendini bilgiyle donatacak bir teknolojiye henüz erişmemiştir.
Nitelikli eylem için, nitelikli bilgi
gerekmektedir: Bunun için, bu bilgi karmaşası içerisinden nitelikli olanları
belirleyip-seçip-çıkarmak, sonrasında da bunları doğru bir sırayla (ve ne yazık
ki kestirme bir yol izleyerek) öğrenmeye başlamak gerekmektedir. Burada kişisel
çaba ise en temel rolü oynamaktadır.
İkincisi: grupça okuma hızının yavaş oluşu…
Sebebi ise öyle sosyolojik filan da değil;
bilindiği anlamıyla tembelliktir, deminki örnekte belirttiğimiz kişisel
çabanın pek gösterilemeyişidir.
Asla ve asla “zamanın olmayışı”
veya “başka işlerle uğraşıyor olmak” gibi bahanelerle okumuyor oluşumuz
arasında bir ilişki kurulmamalıdır[3].
Bizlerin kişisel veya örgütsel faaliyetler
sebebiyle “okuyamadığımız” bu eserler savaş ortamlarında, illegalite koşullarında,
hayat kavgasının ve örgütsel mücadelenin içerisinde yazılmış eserlerdir. Yani
bilgiye bir “tık” uzaklıkta olduğumuz bu günlerden yıllar öncesinde bin bir
zorluklar içerisinde yazılmıştır. Tüm bunların yazılmasının tek amacı ise:
sonraki kuşakların gerçekleştirecekleri eylemlere kılavuz olmasıdır. Biz ise bu
eserlere “vakit ayıramayarak” tarihsel bir ayıba ortak oluyoruz.
Oysa biz yalnızca “eylem yapmak” için
örgütlenmiyoruz. Çünkü biz devrimciler için örgüt yalnızca bir eylem
aracı değildir, aynı zamanda bir okuldur!
Bu okulun vazifesi: kadrolarının, geniş
halk kitleleri içerisinde yapacağı çalışmalarda, dikta kuvvetleri ile
mücadelede ve siyasal yaşantıda karşılaşılabilinecek tüm durumlarda takınılacak
tavır ve izlenecek yöntemi belirleyebilmesi için teorik ve pratik altyapısını
sağlamaktır. Bu noktada en büyük sorumluluk yine kişinin kendisine
kalmaktadır.
Mahir Çayan’ın “Kültür Sorunu Üzerine”
adlı makalesine okumak hem eğitimin başlangıcı hem de öneminin kavranması
açısından faydalı olacaktır…
KÜLTÜR SORUNU ÜZERİNE
Devrimcinin görevi, devrim için çarpışmaktır, hem de
tüm olanakları ile. Büyük ustaların sık sık belirttikleri gibi “Devrim için
savaşmayana sosyalist denmez.” Bu nedenle devrimci kendini devrime hazırlamalı,
yeteneklerini geliştirmeli uzmanlaşmalıdır, bu da teorik ve pratik çalışma
içinde eğitilmekle olur. Yani devrimci teorik eğitim ve bunu pratikle
birleştirmek.
Amaç ele geçen her türlü kitabın okunması, ya da
entelektüel bilgi edinilmesi değil, belirli bir sıra içinde eğitim yapmak,
belirli bir düşmanla savaşmak için, iyi biçimde öğrenim yapmak olmalıdır. Amaç
devrimci hareket içinde yer alacak kadroların yetişmesini sağlamaktır.
Her militanın inisiyatifini kullanarak, yenilgi ve
başarı alanlarında doğru dürüst kararlar vererek, doğru taktikler ışığında
savaşması, genel olarak devrimci teoriyi kavramasına ve bu teoriyi yaratıcı
düşünce ile pratiğe uygulamasına bağlıdır.
Devrimci hareketin bir öğrencisinin sağlam eğitimden
geçmesi, birbirine bağlı olan ve birbirini bütünleyen iki yolun gerçekleşmesine
bağlıdır. Soyut teoriyi öğretmek, kafalara alabildiğince kuru söz sokabilmek,
işçi hareketleri tarihini kavratabilmek dünya devrimci hareketin tarihini
belletmek, kısacası genel olarak Marksizm-Leninizm’i ve dünya pratiğini
kavratmak. Kendi ülkesinin devrimci hareketinin pratik çalışmasında yer
almasını sağlamak, kendi ülkesi koşullarına uyması sonucu, Marksist-Leninist,
doğru çizgiyi kavratmak bu savaşın pratiğini vermesini sağlamaktır.
Görülüyor ki kadrolaşma hareketinde, kişinin teorik formasyon durumu çok önemli rol oynamaktadır. Kadronun, yığınların önderi olarak doğru çizgide eylem yapması, bağımsız örgütçü olarak çalışması, bu niteliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Eğitimin temel yükünün, bireylerin omuzunda olması kaçınılmazdır.
Öğretmenin, öğrenme için etkin bireysel çalışmanın
devrimci bir görev olduğu unutulmamalıdır. Devrimciliğin statik, mekanik bir
iş, genel anlamıyla bir meslek değil, bir ruh, bir coşku, bir yurtseverlik
duygusu olduğu çıkmayacak biçimde kafamıza kazınmalı. Eğitimin bu ruhun, bu
coşkunun bir gereği olarak birinci görev olduğu, benlikte biçimlenmeli.
Ancak o zaman devrimci eğitimin, temelini oluşturan
bireysel çalışmalar aksatılmadan yürütülebilir. Ancak o zaman kâğıt üzerindeki
devrimci eğitim, üzerine aldığımız kararlar, bürokratik kararlar olmaktan
çıkar, somut günlük eğitim biçimine döner.
“Yürüyen devrim arabasına ben de omuz vereyim, benim
de payım olsun işte” biçimindeki tutum tümü ile mekanik bir tutumdur. Bu tutum
kişiyi edilgenliğe iter. Zor anlarda ise dönekliğe götürür. Sorun arabanın
itilme eylemine katılma durumu değil, sorun tüm olanakların seferberliği ve
devrim için sorumluluk yüklenebilme sorunudur. Bu da bir yerde devrimci
coşkuyu, karşı-devrimci güçlere karşı zorluğu, hıncı gerektirir.
Uzun devrim günlerinde bizi ayakta tutan yıkıcı gücün
bu devrimci coşku ve hınç olduğunu bilelim, nasıl silahını yitiren ordu,
orduluk niteliğini yitirirse, yurt severlik coşkusu taşımayan devrimci de
devrimcilik niteliğini yitirir. Yurtseverlik devrime inanış ve sorumluluk
alabilme ve sorumluluktan kaçmama, birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
İyi bir devrimci yenilgi sırasında kendi kendine karar
verebilen, kendi kendine sorumluluk yüklenebilen, gevşemeyen kişidir.
Yapabileceği görevleri alma ve sorumluluk duygusu daima arkasından bir devrimci
gibi davranma olgusunu getirmelidir. Yani sorumluluk duyan kişi, bunu pratiğe
derhal uygulamalı, en azından kendini devrime hazırlamalıdır.
Bu da kendi kendini (tabii ki belirli bir merkeziyetçilik ilkesi altında) öğretide ve eylemde eğitmekle olur. Kendisini eğitmeyen, devrim öğretisi ile donatmayan, kendisi pratik çalışmanın içine girmeyen içi boş bir çuvaldan, bayağı bir lafazandan başka bir şey değildir. Eğitimde hareket noktasının ülke ve dünya işçi sınıfı savaşının ana sorunlarının (Politik, ekonomik, ideolojik olarak) incelenmesi ve bunu temel alarak Marksist-Leninist teori eğitiminin yapılması olmalıdır.
“Teorinin dogma değil eylem kılavuzu” (LENİN)
olduğunun, ana görevin “Parti ve gençlik birliği üyelerine, genel
bir düşmana karşı mücadeleyi değil, belirli koşullara Marksist-Leninist
yöntemlerin uygulanmasını, belirli bir düşmanla savaşmayı öğretmek” (DİMİTROV)
olduğunu bilmek ve bunu eğitime temel almak gerekir.
Bireysel eğitim yapan kadrolar sık sık
TARTIŞMA-ELEŞTİRİ-ÖZELEŞTİRİ ilkesine başvurmalıdır. Ancak bu yolla konular
daha iyi öğrenilebilir.
Önümüzdeki görevlerden birisi Marksizm-Leninizm’i
öğretmektir. Bu öğrenimi tamamlayabilmek için belirli bir program içinde
çalışmaları yürütmek zorunludur.
Bu da devrim savaşçısı olarak yolu şaşırmadan doğru
bir çizgiden yürüyerek kitle çalışması yapacak olan yiğit savaşçıların
oluşmasını gerçekleştirmek bakımından öneme sahiptir. Devrimci harekette
disiplin, örgüt anlayışı ve sorumluluktan kaçanların arkası karanlık kuyularla
doludur. Bu açıdan konunun önemini kavramalı, hareketimizi bu öneme göre ayarlamalıyız.
Mahir yoldaşın bu sözleri üzerine başka
bir söz söylemeyi gerekli görmedim. Konuyla ilgili “okunması gerekenler”
hakkında tüm linkleri aşağıda sıraladım [4]...
Genç Çayanist
[1] Kitabın yazarı George Politzer
değildir. Kitap George Politzer'ın 1935-1936 yılları arasında Paris İşçi
Üniversitesi'nde verdiği derslerde öğrencileri tarafından alınan notların bir
araya getirilmesinden oluşmuştur.
[2] Teorik Eğitim üzerine ortaklaşa temel bir çerçeve elde
ettikten sonra; Sosyalizm’in öğrenilmesi ve kavranabilmesi için daimi olarak
okumalarımızı sürdürmeliyiz. Bir mesele hakkında birden çok kaynaktan
faydalanmalıyız, örneğin Faşizmi; hem Dimitrov’dan, hem Togliatti’den hem de
diğer yazarlardan okumalıyız…
[3] Aslında bu yalnızca biz gençler için
değil, aynı zamanda günümüzdeki birçok örgütün kadrolarının “teorik
yetersizliği” için de bir gerekçe olarak ortaya atılmaktadır.
[4] Linkler:
MAHİR
ÇAYAN
# Bütün Yazılar (Eriş Yayınları)
*Kültür Sorunu Üzerine - Son Gençlik Hareketleri
Üzerine - Makaleleri Eriş Yayınları’nın bu basımında yer almamıştır. Bu
makalelere Boran Yayınevi’nden yayınlana “Bütün Yazılar” kitabından
ulaşabilirsiniz…
Ek2: Durum
Değerlendirmesi (12 Mart sonrası)
İBRAHİM
KAYPAKKAYA
# Seçme Eserler
* Kemalizm Üzerine: Son linkteki “Özetleyelim” başlığı özellikle okunmalıdır
LENİN
(1870-1924)
# Ne Yapmalı (1901)
# Bir Adım İleri - İki Adım Geri (1904)
#Örgütlenme Üzerine (1902)
# Devlet ve Devrim (1917)
# Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması (1917)
# Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği
(1905)
# Sosyalizm ve Savaş
# Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi (1917)
# Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı
MAOİZM
# Seçme Eserler I – II – III (1960)
KARL MARX
(1818-1883)
# El Yazmaları (1844)
# Feuerbach Üzerine Tezler (1845)
# Alman İdeolojisi (1846)
# Fransa'da Sınıf Savaşımları (1848-1850)
# Louis Bonaparte'ın 18.Brumaire'i (1853)
# Kapital (1867)
# Fransa'da İç Savaş (1870-1871)
MARX
& ENGELS
# Komünist Parti Manifestosu (1848)
F.
ENGELS
(1820-1895)
# Anti Dühring (1876)
# Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (1884)
DİĞER
KAYNAKLAR
# Düşünce Tarihi - Orhan Hançerlioğlu
# İlkel Köleci Feodal Toplum/Kapitalist Toplum -
Zubritski Kerov
# Hikmet Kıvılcımlı
# Saflarımızdaki Hatalı Eğilimleri Düzeltelim –
Devrimci Gençlik (1976)
# Kadrolar
Teşşekürler :)
YanıtlaSil✌
SilHayatımda gördüğüm en iyi blog diyebilirim
YanıtlaSilEn çok yararlandığım site
Emeğiniz için sonsuz teşekkürler.
Faydalı olunabildiyse ne mutlu ;)
Sil